Yaşadığımız son yıllarda “toplumun tüm renkleri” söylemi başını döndürdü. İşin garibi bu söylem dillerde gül ağacına dönüştüğünde doğal renklerimizi kaybedip hamurlaşıyoruz. Tıpkı bir yanılsama içinde olduğumuz gibi, çok rengin kaybolduğu, renklerin kaybolduğu ama toplumumuzu bir renk cümbüşü içinde gördüğümüz gibi. Beğendiyseniz gelin bir göz atalım.Aslında bir çok endişe var.Füzyon durumumuz için:
Bir zamanlar toplumda “omurgası olan kişi” olarak tanımladığımız değerler vardı. Herhangi bir konuda renklerini gösterecekler ve bu fikirler doğrultusunda yaşam durumlarını gösterecekler. Öte yandan düşüncelerindeki değişiklik korku ya da ilgiden değil, kendi kişisel gelişimlerinden kaynaklanır ve gerektiğinde başlarını dik tutarak ve en sert özeleştiriyi yaparak bunu çevrelerine duyururlardı. . Renkleri asla solmadı ve canlı sosyal yelpazede saygın yerlerini işgal ederek kişiliksiz hale geldi. Romantik dönem…
Renk denilince akla doğal olarak resim gelir. Resimde rengin çiğnenip toz haline getirilerek bulamaç ve çamur haline getirilmesi durumu vardır. Bu durum boyaya aşina olmayan ve uğraştığı sanatın başlangıç aşamasında olan kişiler için istenmeyen ve genellikle bir kabustur. Siz mükemmelleştirdikçe renkler daha canlı hale gelir ve tüm tonlar gerçek değerinde görünür.
Yakın tarihimize geldiğimizde; 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ve ardından gelen amansız baskı ve vahşet dönemleri ile Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1970’lere kadar tanık olduklarımız ve kazandıklarımız hafızalarımızdan silindi, yok sayılan değerler, düşünüldü bile.. suç ve cezalandırılabilir. 1970’lerden 2000’lere kadar sosyal özlemlerimiz birer birer küçümsendi. Onların yerine açgözlülük, açgözlülük, insan bağlılığı, bana dokunmayan yılan, bin yıllık yaşam, toplumun mihenk taşı ve benzeri kanserli dokuları enjekte edildi. Renkler boğucuydu, çamurlu…
Elbette tüm bu renk kirliliğinin ve çirkinliğin doğal bir sonucu olacaktır; Hatta bir kısmı gaflet içinde uyudu. 3 Kasım 2002’de ülkemizde geçiş başladı. Kendilerini “ötekiler”, “mazlumlar” ya da “kara Türkler” olarak tanımlayanların çağı geldi ama onlar hiç de öyle değil, hele Kenan Evren’den bu yana, büyük servetler biriktirdiler, ve toplumun tüm katmanlarında saygı ve ilgi gördüler, ancak söylemleri şimdiye kadar var olanlar için farklı.
Aslında donanımlı gelmediler ama projenin yapımcıları çok başarılıydı; İllüzyon başladı. Toplum, koyu ve çamurlu renkleri bir renk cümbüşü olarak görmeye ve onlardan zevk almaya başladı. Yıllar içinde King’in çıplaklığının ve refakatçisinin ortaya çıkmasıyla sanrının dozu arttı. Yetmedi, zulüm başladı… “Ezilenler” değişti. Eğitimli ve eğitimsiz cehalete duyulan saygının artması, ışıktan yana olması gerekenlerin yönünü kendi çıkarlarına, zenginlik ve gücüne, müesses nizamına çevirmesi sonucu bugün ne hale geldik merak ediyorum. çeşitli senaryo uygulamalarıyla toplumun aydınlanmış dinamiklerini bastırarak korku imparatorluğunun “güç için ya Rab Hangi ülkeler boğuluyor? Asla umutsuz olma. Renkler zaten orada. Onlar gerçek. Ezildiler, karıştırıldılar ve çamurlandılar. Bir gün renkler yeniden kendine gelir ve Türk milletinin tayfı olarak geri gelmeye başlar. Işık olacak, güneş doğacak, sabah olacak, kabusumuzdan uyanacağız.
Karanlığın gücünün küçük bir mumun ışığı kadar güçlü olduğunu unutmayın. Mumu yakarsınız ve karanlık sona erer ve renkler illüzyon değil, gerçekten görünür hale gelir.
Murat Aktürk
Gundem Haberleri
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın