"Enter"a basıp içeriğe geçin

Manisa Tarzan – çevreci derviş

Ağaçları kendi elleriyle tek tek dikip büyüttü ve hayatı boyunca korudu. Türkiye’nin ilk çevrecisiydi ve insanların onu anlaması uzun yıllar aldı. Bugün Manisa’da düzenlenen çevre etkinlikleri, vefatından itibaren onun adına anılıyor ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne bağlanıyor.1 (11)

Celebe Gharib, çıplak ayak, gömlek ve şortla Manisa’ya yürüyerek giriyor. İlerleyen yıllarda Azerbaycan lehçesiyle konuşan bu ilginç adamla ilgili anılarını anlatanlar, onu ilk kez 1923 yılında gördüklerini söyleyecektir.

O günlerde şehir savaş yorgunuydu ve 19. yüzyılda seyyahların seyahatnamelerinde tamamlayamadıkları yemyeşil Manisa, savaş sırasında çıkan yangınlarla çoraklaştı. Bu garip yabancı, şehrin eski görünümüne kavuşturulmasında başrolü oynayacaktır.

Evsiz gibi görünen adamın görünüşü, kimliği hakkında hiçbir ipucu vermiyor. İlk başta insanlar onun bir deli olduğunu düşündüler, ancak daha sonra onun derviş benzeri bir insan olduğunu anladılar ve ona “Hac” adını verdiler. Zamanla Manisa Tarzan adıyla ünlenir.

Öyle ki adının Ahmededdin Kalak olduğunu çok az kişi bilir; Sorulduğunda adının Ahmed Badawi olduğunu söyledi.

Ömrünün sonuna kadar Manisa’da yaşar. 31 Mayıs 1963’te vefat ettiğinde zaten bir efsane olmuştu. Çünkü eksantrik bir kişiliğe sahip.

İçinde yaşadığı toplumdaki hiç kimseye benzemez. Manisa’ya geldiğinde giydiği eşofmanı bir süre sonra çıkarır. Sadece siyah şort giyiyor. Spil Dağı’nın eteklerinde şehre hakim olan Topkale Tepesi’ne geçici bir kulübe yaparak yerleşti. Bulduğu her şeyi okur ve dünyada olup bitenleri yakından takip eder. O bir derviştir ve para ve pullarla işi yoktur. 1933’te belediyede işe girdi ama geçimini sağlayamadı.

İş Tanımı Bahçıvan Yardımcısı. Ağaçları diker, büyütür ve korur. Öldüğü güne kadar bağımsız bir belediye görevlisi olarak kalır.

Ağaçlara ve yeşilliklere olan aşırı bağlılığıyla çevresindekilerden belirgin şekilde farklıdır. O israfı sevmeyen gerçek bir çevrecidir. Şöyle diyor: “Hayatım çok basit. Yaz kış Toubkal’daki kulübemde ve mağaramda yaşıyorum. Evim meyve ağaçları ve çiçeklerle çevrili bir cennet gibidir. Yazın taze meyve, kışın kuru meyve yerim. günde 3 defa buzlu su ile yıkanır vücudumu korumak için özel bitkisel yağ b sürerim eski yeni yazısını bilirim türk müziğine hayranım sinema hayranıyım zaten sorunu ve bütünü unutmuşum gazete dergi elimden düşmez alır alır okurum hepsini.”

İnsanlar bu garip adamı isteyerek kabul ediyor. Ona Hacı derler. Bir süre sonra her gün saat 12:00’de kulübesinin yakınına yerleştirdiği eski bir topla ateş etmeye başladı. Bunu kendine görev edindi. Bu nedenle kendisine “Topçu Hacı” lakabı verilmiştir. Ne yaparsa yapsın görevini aksatmaz. Hatta sağlığı bozulunca arkadaşlarını kısa bir süre hastanede kalmaya ikna etmek için topu onun yerine başkasının atacağına, Manisalıların bundan haberi olmayacağına dair söz bile verdi.asker-ve-manisa-stili-fotoğraf-22-C48__17060717_0

Tarzan lakabını 1934’te Manisa’da Johnny Weissmuller’in oynadığı “Tarzan” filmi vizyona girdiğinde aldı. Filmi izleyen herkes Tarzan ile Topçu Hacı arasındaki benzerliği hemen fark etti. Ahmed Bedifi sinema aşığıdır. İtiraz etmeyeceğine göre bu başlığı uygun bulmuş olmalı. Bu unvanla bir efsane olur ve ülke çapında tanınan bir şahsiyet haline gelir.

Yaşarken bir efsane haline gelmesi, hakkında anlatılan çeşitli hikâyelerden güç alıyor. Prof. gözleri kara âşık olmuş.Bu kız Türkmen aşiretinin reisi Şeyh Tahir’in kızı Miral’dır.Kız haklı olarak babasının kim olduğunu sormuş.Düğün hazırlıkları başlamak üzereyken 1.Dünya Savaşı çıkmış Manisa Tarzan askere gitti ve cepheye koştu.Savaş kaybedince çok üzüldü ve Hindistan’a gitti.Görünmeyen ormanlarda bir süre yaşadı.Sonra İran’a gitti ve Miral kabilesini aramaya başladı.Sonra Miral’ı buldu. yine doğu İran’da bir yaylada.Düğün hazırlıkları başladı ama bu kez kurtuluş mücadelesinin başladığı haberi geldi.Gönüllülerle birlikte savaşa katılmak için yola çıktı.Bu sefer Miral’ı da yanına aldı.Bir geçidi geçerlerken. dik yokuşta kız kaydı ve uçuruma düştü. Manisa Tarzan’ın kollarında son nefesini veren sevgilisinin acısı yüreğinde savaşa koştu.”

Bu dramatik bir hikaye ve muhtemelen tamamen doğru değil. Çünkü konu Manisa Tarzan olunca gerçekle masal birbirine karışıyor.

Yakın arkadaşlarından biri de 1973-1977 yılları arasında Manisa Belediye Başkanlığı yapan Ertuğrul Dayoğlu’dur. Bana bir gün Tarzan’ın şöyle dediğini hatırlatıyor: “Söylediklerimden bazıları yalandı. İnsanlar beni soru yağmuruna tutuyor, her şeyi sorguluyorlar. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. Sıradan hayat hikayeleri onları rahatsız eder.”

Kulübesi şehirden uzak olmasına ve zamanının çoğunu dağlarda geçirmesine rağmen asla asosyal değildir. İnsanlarla tanışmaktan ve sohbet etmekten hoşlanır. Manisa Dağcılık Kulübü üyesidir. Genç dağcılarla birçok zirve tırmanışı yapıyor. Ağaçların koruyucusudur. Yeşil alanlar söz konusu olduğunda, sözüne güvenecek kadar prestij sahibidir. Manisa’ya gelen bütün valiler, belediye başkanları bu durumu kabul etmek zorunda.

Altmışlara kadar. Manisa gelişmeye başlıyor. Yeni mahalleler oluşturuldu ve yeni yollar açıldı. Manisa Tarzan’ın diktiği ağaçlar hedef oldu. Caddeyi yapmak için yolu genişletme çalışması, 1957’de Dağcılık Kulübü’nden arkadaşlarla ülke turuna çıktığı günlere denk geliyor. Yakın arkadaşlarından Enver Geddes, gördüğü yere döndüğünde “gitti oğullarım” diye ağıt yaktığını söylüyor. O günlerden sonra sağlığı bozulmaya ve hızlanmaya başladı. Son darbe 1963 yılında kendi elleriyle dikip büyüttüğü çam ağaçlarının kesilmesiyle geldi. Enver Gediz yine aktarıyor: “Dağdan ağaçlara çarpan balta sesini duyunca şehre indi. .Ağaçlarım gitti diye.O dinlenme yerine gideceğim.Bir kaza yaparsam beni kurtarın.Çamlara gittik işçiler ağaçları kesti.Tarzan bir çığlık attı.Ağladı. diye seslendi Baltacılar çil gibi dağıldı Kesilen ağaçların tepesinde ağlamaya başladı Ağzından ilk kez kötü bir söz işittim: Gidip o iki katlı binada oturan ahmağa gidip onu bir kedi yavrusu gibi pencereden dışarı at.” En kötü hakareti yanıklardı. İki katlı bina onun sözlüğünde belediyeydi.stil_heykeli

Ağaçları kesilirken “Dayanamıyorum, ben de ölüyorum” diyor. O gün ilk kalp krizini geçirdi. Arkadaşlarının ısrarı üzerine hastaneye kaldırılır ama iki günden fazla tutamazlar. Hastaneden çıktığı günün gecesinde kalbi daha fazla dayanamaz.

Geçenlerde ziyarete gelen gençlere, “Ahmed Al-Badawi çıplak, eksantrik bir adam. Ama ben öldüğümde ağaç aşkın sembolü olacak. Yönetici ağacı nasıl keserse kessin, ben hayal kuracağım.” Ben de boğazına sarılacağım.Bu ülkenin yeşil alana, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var.”

Clavat talaşı

Gundem Haberleri

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir