Gördüğüm en sinsi, yıkıcı ve baskıcı yapılar insan topluluklarıydı. İnsanlar bir topluluk haline gelmeseydi, yeryüzünde savaş, büyük bir cinayet bile olmazdı.
Toplumla her zaman sorunlarım olmuştur. İki arkadaş oturup sohbet ederken bir tanıdık yanımıza geliyor, üç kişilik bir grup oluyoruz ve birden ikimiz sohbeti derinleştiriyoruz ve ben konuşmamaya başlıyorum. Yine fikir birliğine vardığımız arkadaşım, toplantıda anlaştığımızın tam tersini söylüyordu. Başka bir zaman, bire bir sohbette, yarış pistinde o kadar yüksek bir insanlık düzeyine sahip bir kişiye rastlıyorum ki, onu küfürden veya öfkeden tanıyamıyorum, hayret ediyorum. Yalnız kaldıklarında kıvranan ve sürü halindeyken agresif bir şekilde saldırgan olan köpekler gibidir.
Gördüğüm en sinsi, yıkıcı ve baskıcı yapılar insan topluluklarıydı. İnsanlar bir topluluk haline gelmeseydi, yeryüzünde savaş, büyük bir cinayet bile olmazdı. Toplum insanı alet, kahraman, köle, sansürcü, ikiyüzlü, aptal, dalkavuk, yanardöner, maskaralık, muhbir, müstehcen, deli ve dar görüşlü yapar. İnsan toplum içindeyken en zayıf noktasına biner, haddini aşmış bir kamyon gibi dört bir yandan gelen baskılara boşuna direnir ve sonunda boyun eğer. Ve uyumu yakalayan kişi yanar, altını anında kurşuna ve gümüşü kalay haline getirir.
Toplum güçlü bir şeydir ve ona karşı tek başına insan şüphesiz zayıf bir yapıdır. Örneğin, sürü halindeki sırtlanların avlarını aslanın dişlerinden kaptığını biliyoruz. İnsanlarda da birey kendini topluma sunar, toplum onu deneyimler, beğenirse alır, beğenmezse bırakır. Bir kişi zayıfsa, toplumda taviz verir, onu dalkavuk, uşak ve soytarı yapar. Maskara maskesini, dalkavukluğunu ve sosyetedeki soytarılığını bırakırsa anında kendi başına kalırdı. Çünkü toplumun kölesi olmak için toplumla gizli bir sözleşmeleri vardır.
Kant’tan bu yana klasik görüşte insan olmanın koşulu, mantıklı ve bağımsız bir kişilik kazanmak olsa da, bu görüş romantik dönemde Rousseau ve Goethe ile değişmiş, spontane ve özgün olması, mantıklı ve düşünceli olmasını engellemiştir. Boyun eğme ve özellikle topluma boyun eğme, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’nde sağlam bir şekilde yerleştirdiği mantıkla başlar.
Bowlby, psikolojide “bağlanma = bağlanma” teorisini kurarken romantik bir yol izliyor ve annenin asıl rolünün çocuğu topluma katmak olduğunu söylüyor. Öte yandan modernistler, insani gelişmeyi şeyler arasındaki ilişkilerin gelişmesiyle ilişkilendiren Klein’ı romantik değil klasikçi bulurlar. Başkaları için de bir nesne olan insan, “doğruluk” ve “olgunluk”u, olayları doğru algıladığında, yani toplumun iç işleyişine uyum sağladığında kazanır.
İnsan, etrafındaki şeylerden ayrı bir varlık olduğunu, yanında başkalarının durduğunu, yalnızken, bunalıma girdiğinde toplumun yüzüne bile bakmadığını fark eder. Başka bir deyişle, toplumla ilk bağlar, çocuğun “çevresel duygu (çocuğun her şeyin hizmetinde olduğu sonsuz huzur ortamı)” içindeki depresyonu pahasına kurulur. Depresyon yetenek kaybına yol açar.
Topluma tutunan ve hafif ama kalıcı bir depresyon yaşayan kişi, en savunmasız kişidir. Aslında, Williams sendromu (zeka sorunları ve zayıf sosyal iletişim) olanlar gibi oldukça sosyal olanların yetenek temelli işler yaptığı hiç görülmemiştir. Üstün zekalılar sosyal iletişim gibi uçarı bir şeyle uğraşmazlar sırf asosyal olmanın dezavantajından kurtulmak için biraz sosyal iletişim. Toplum, yetenekleri körelten ve karşılığında vicdanı öğreten bir okul gibidir ve bu durumda rahipler ona okudukları duayı günahkardan aldığı affa benzetirler.
Toplum bencil bir değirmendir ve gerçek bir değirmenin tahılı samandan ayırması gibi, insanları yeteneklerinden sıyırarak un haline getirir. Sosyal bir kişi, grubu doldurarak veya hatta diğerleri arasında dalkavukluk ile bir anlam oyunu oynayarak doldurucuya dönüşür. Bu iş o güzelim kayınları talaş haline getirip tahta yapmaya benzer. Bugün toplum birkaç sağlam ağaçtan ve çok sayıda kiremitten oluşuyorsa, bunun nedeni toplumun bir yetenek çorbası olmasıdır.
“Soğan çorbasında bir soğanın mükemmel gözenekleri nasıl posa haline getiriliyorsa, toplumdaki bir bireyin de yetenekleri sakat kalıyor. Çorba herkese ulaşacak kadar ucuz olabilir ama ucuz olmayabilir!”
Taher M. Celan
Gundem Haberleri
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]