medyauzmani.com
Kirli ayakkabılarımızla onları kirletebilirsek şirketlerdeki tüm beyazlar. – Gündem Haberleri

Kirli ayakkabılarımızla onları kirletebilirsek şirketlerdeki tüm beyazlar.

En derin acıları veriyorlar, insan ya da hayvan fark etmeksizin insanları ve hayvanları öldürüyorlar. A noktası ile B noktası arasında çizelgeler çizerler, her türlü hesabı yaparlar ama aralarında ne olduğundan, kişiden, ölümden bahsetmezler. Bu arada ölümü bekleyenler sermayenin gözünde anlamsızdır, çünkü asıl olan kârdır, borsadır, borsadır.

Devlet sermaye ortaklığında ölüm “yasal”dır. Her şey onun durumuna uygun Suçlu bile. Üç ay daha beklerlerse salonları olur, Oysa işçiler gereksiz yere ve erken ölüyor, ezilenler ise “yasal olarak” ölüyor. Birileri “İsyan etme, bağırma” der ve geride kalanlara bu dünyada görmediğini cennette bir gün bile göremediğini söyler. Acı içeri girer ve içeride kalır. Öfke tepkisi tekme, tokat ve hastadır.

İstatistikleri açıklıyorlar, beyaz önlüklü mühendisler ellerinde sopalarla. Veridir, çünkü asıl mesele istatistiklerde, duygularda, çığlıklarda ve gözyaşlarında eşi benzerinin olmamasıdır. kabirlerde çocuklar görüyorsun, kadınlar; Kimi anne, kimi beş aylık hamile…

Askerler, polisler ve lacivert tulumlular arasında bürokratlar, ellerimi kirletmemek için, ellerimi uzaktan uzatmış, kravatlı ve pahalı giysileriyle geliyorlar.

Ancak konu ölüm. Oysa ölüm bilincine sahip tek varlık insandır!

Pascal, ölümü “evrenin geri kalanının hakkında hiçbir şey bilmediği şey” olarak tanımladı Voltaire, “insan ırkı, ölmesi gerektiğini bilen ve bunu yalnızca deneyim yoluyla bilen tek ırktır.” İnsan, ölümün ne olduğunu yaşadıklarıyla anlamış ve anlamıştır ve unutulmaması gereken, insanın ilk kültürel eylemi olan cenaze törenidir. İnsan, kuşkusuz yas tutması, ölüm karşısında duyduğu acının çaresizliği nedeniyle zaman içinde ölüm üzerine kültürel çalışmalarını genişletmiştir. Merhumun ağıtlarını yakarak, yakasının yırtılmasına, saçlarının yolulmasına ağıt yakıyor, acısını dindirmeye çalışıyor…

Ancak bazı ölümler “yasaldır”. Soma’da ölen ve öldüğünde kılıfı uydurulan işçinin kaderi zaten ölümdür.Roboski’de ölüm zaten “kaçakçı” oldukları veya devlete uygun oldukları için “yasal”dır. Rihaniyye’de ölüm bir devlet politikasıdır, bu yüzden ona girmeye gerek yok. Örneğin Hrant örneğinde örgütlenmeye bile gerek yok. Soma ve çevresinde ölen ustabaşı “üç gün uyumadı”, asıl mesele onların bu dünyadaki uykusuzlukları, bir daha uyanamayacakların derdi ise kağıt üzerindeki verilerden ibaret.

Yasal olarak öldük, öldürüldük, öldürüldük, şimdi yasa dışı yaşasaydık, yasımızı devlet yasının dışında yaşasaydık, acımızı öfkeye çevirebilseydik, kirli ayakkabılarımızı kirletebilseydik her şey biter. kurumsal beyazlıkta var. Yoksa bizim acımız devletin kurumsal acısına eşdeğer olur, resmi acıya dönüşür ve devlet içinde çektiğimiz acının babasını kaybetmiş bir evladın yüreğinde karşılığı yoktur.

Kitaplar sadece kralların isimlerini yazıyor, Yedi tepeli Thebes’i kim kurdu? Yoksa krallar taş mı taşır? Şimdi kralların tarihini değiştirme zamanı, ayakkabılarımızı çıkardığımız gün değil, onları daha kirli giydiğimiz gün, reislerin soframızdan kömür karasına dönmeden önce çaldığı ekmeği geri aldığımız gün. yasımızı bir “karşı yasa”ya dönüştürdüğümüz gün. ..

Ayers Ayers

Gundem Haberleri

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın