Sonra birisi anne babamızın bize yaptığını çocuklarımıza yapmaya çalıştı. Ancak çocuklarımızı bizim yetiştirdiğimiz gibi yetiştirmedik: Büyüklerin her söylediğine yenik düşmemek, önce düşünmek gerekiyordu.
Biz ve bizden önceki nesiller bilir. Ebeveyn/ebeveyn öncelikli evlerde büyüdük. Baba evdeyken kardeşler kavga etmezler, baba gelmeden sofraya oturmazlar, baba eve gelmeden çok önce sokaktan gelirler, ellerini yıkayarak sessizce beklerler ve bu nedenle ses çıkarmazlar. olası yorgunluk .
Hayat çocuklar için değil, ebeveynler için ve en çok da ebeveynler için düzenlenmiştir. Çocuklarla görüşülmedi, ancak çoğu, babalarının “dairesinden” arkadaşlarının aileleri. Özellikle de akranlarsa. Çocukları olmasaydı, zaten ortalıkta olmayacaktık.
Aslında çocuklar her mahallede evin ikincil unsuruydu. Akşam yemeğine misafir geliyorsa yemekler önce misafirlere sonra da çocuklara ikram edilir. Kalan çay varsa paşa çayıyla birlikte çocuklara verilirdi. Yaşlılar konuşurken konuşulmadı. Kısacası “küçük” kelimesi en büyüğüydü.
Temel ihtiyaçlar dışında ekstra alışveriş yapılmayacaktır. Nakit güçler yetmediği gibi, satın almak için pek fazla seçenek de yoktu zaten. İşte bu nedenle bayram için alınan bir ayakkabı, şimdi inanması zor olsa da gerçekten gece yatak başlıklarını süsleyecektir. Sabaha kadar uyuyabilirsen. bütün gece boyunca; Sabah olsa bile o ayakkabıları giysem rüya olurdu.
Biz beyaz peynir kutularından saksı, eski kumaşlardan oyuncak bebek, çakıyla ağaç dallarını yontarak araba yapan bir nesildik. Kendimiz yapacağız. Kimse bizi harekete geçirmeye, geciktirmeye veya aldatmaya çalışmayacaktır. Ne yapacaksak kendimiz yapacağız. Ailelerimiz sokakta ne yaşadığımızı, ne yaptığımızı bilmiyorlardı. Gelip böyle şikayet etmek için hiçbir sebep olmayacak. Sorunlarımızı çözmeye alışkınız. Sokakta birbirimizi öğrenerek büyüdük. Bazen kavgalar ve hakaretlerle, sonra hızla unutup barışarak. Et kemiktir diye okullara gönderildik. Bize her zaman okumamız, çalışmamız, “insan” olmamız öğretildi.
Okuduk/okuyamadık, büyüdük ve 35 yaşından sonra bilgisayarla tanıştık. bilgisayar yok. Özel havalandırmalı oda tahsis edilen bilgisayar açılıp kapansa bile bir hiyerarşi oluşturur ve bilen kişi ayrıcalıklıdır.Eyvah yanlış tuşa bastınız, şimdi ne olacak? Şu anda iyi durumda olduğumuzu söylemek zor, en azından benim için.
Sonra çocuklarımız oldu. Bütün hayat onların etrafında dönmeye başladı. Onlara kaybettiğimiz hiçbir şeyi vermeyeceğiz. Kendimize ebeveynlerimizin bize davrandığı gibi davranmayacağız. Onlar bizim en değerli şeyimizdi. Herkes onların peşinden koşuyordu. Onlara yemeğin en güzelini verdik, önce onların sözünü dinledik, arkadaşlarının ailelerini canları sıkılmasın diye dost saydık. Dünyaya para enjekte ederek onları en iyi okullarda yetiştirmeye çalıştık. Hele hoca yan yan bakarsa tam oradaydık. Ne demek et senin kemiğin?
Otuzlu yaşlarımızda girdiğimiz sınır kapısına çocuk yaşta gittiler. Biz telefondaki o seslerin nasıl gelip gittiğini, televizyonda insanların nasıl göründüğünü anlayamamışken, çocuklarımızın ellerinde laptop, cep telefonu, iPad var.
Bu çocuklar büyüdü. Çoğunlukla kendi kararlarını verirler. O kadar yaptık mı bilmiyoruz ama demokratik olmaya çalıştık. Elimizden geldiğince müdahale etmedik. Yaptığını kendi hür iradesiyle yapması gerektiğini söyledik.
Sonra birisi anne babamızın bize yaptığını çocuklarımıza yapmaya çalıştı. Ancak o köprülerin altından çok sular aktı! Çocuklarımızı bizim yetiştirdiğimiz gibi yetiştirmedik: Büyüklerin söylediği her şey doğru değildi, söylenen her şeye yenik düşmemek, önce düşünmek gerekiyordu. Yanlış olduğunu kim söylediyse, yanılmıştır.
Öyle yaptılar. Yanlışlıkla gülerek ağladılar. Doğruyu kim söylerse söylesin alkışlayın. Kimseyi küçümsemediler, kimseye boyun eğmediler. Zulme, iktidara ve adaletsizliğe karşı birlik oldular ve aklımıza geldikçe hala kendimize güldüğümüz büyük sloganlar ve sözler ürettiler. Gezi Parkı’nı ve dünyayı tatil yeri haline getirdiler. Gerçek bir ütopya yarattılar. Hepimize inanılması güç günler yaşattılar. Ünlü hayatı. Onlar dünyayı daha güzel, daha yaşanır kılacak, eminim biz de yapacağız. Yıllar sonra bize verdiğiniz umut için hepinize, hepinize teşekkür etmek istiyorum ve iyi ki bizimlesiniz.
* Sevda Köksoy-Koy avukattır. Not: Başlık, Es Ayhan’ın “Mor Kolhani” şiirinden bir dizenin değiştirilmiş halidir.
www.dunyalılar.org
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın